G-ABD 12 Ekim 2004
K. Irak’a Müdahale
Türkiye’nin AB Birliği süreci uzun, Irak’taki Amerikan askeri varlığı orta ve Amerikan seçimleri de kısa vadede Türkiye’nin dış politikası ve özellikle Irak ile ilgili tercihlerini şekillendiren en temel dış faktörler olarak görülmektedir. Kürtlerin bağımsızlık konusunda Amerikan seçimlerinin sonuçlanmasını ve Irak’taki seçimin başarısızlığa uğramasını beklemeleri düşünülebilir. Kürt liderler kendi bölgelerinde başarılı bir seçim gerçekleştirdikten ve dünyaya Irak’ın geri kalanı ile aralarındaki farkı net bir şekilde bir kez daha gösterdikten sonra bağımsızlık yönünde adımlar atabilirler. Bu adımlar Kerkük dahil bir çok yerde geniş katılımlı gösteriler, 2 milyonu aştığı söylenen bağımsızlık isteyen imzaların sayısının daha da arttırılması, Talabani ve Barzani’nin yönetimlerini -aralarındaki tüm rekabet ve güvensizliğe rağmen- daha da entegre etmeleri, bağımsızlık için referandum kararı alınması ve hatta belki de Kürt Parlamentosu’nun bağımsızlık kararı alması şeklinde gerçekleşebilir. Bu noktada 2 Kasım’da ABD’deki seçimi kimin kazanacağı da çok önemli olacaktır. Bush Yönetimi ile muhtemel bir Kerry Yönetimi arasında Kürt devletinin kurulmasına bakış açısından bir fark olabilir ama ne yazık ki şu anda bu farkın ne olacağı hakkında bir tahminde bulunmak neredeyse imkansızdır. Söylenebilecek tek şey Kerry ekibi ile şimdiden gizli temaslarda bulunmak olabilir.
Bu noktada soru, “Türkiye Kerkük için savaşmalı mı” şeklinde değil ama gerçek ya da sanal olan kararlılığımızın bölgedeki aktörlere ve özellikle de Kürt liderlere yansıtabilmesinin en optimal yolunun ne olduğu şeklinde sorulmalıdır. Eğer Türkiye K. Irak’a müdahale etmek zorunda kalırsa bu klasik bir “
caydırıcılık başarısızlığı” olacaktır. Ankara ancak bu askeri müdahaleyi yapmadan istediklerini gerçekleştirebilir ve istemediklerini önlerse başarılı bir dış politika izlemiş olacaktır. Türkiye’nin bu konuda kararlılığını, kapasitesini ve “kondüsyonunu” karşı tarafa iletecek ayrıntılı askeri planları olmalıdır. Türkiye’nin, AB sürecine çok önem vermekle ve bu sürecin dış politikada fırsatların yanında bazı sınırlamaları da beraberinde getirdiğinin farkında olmasına rağmen bu sınırlamaların, doğru veya yanlış devlet katında “hayati çıkar” olarak görülen konuları kapsamadığını açıkça ortaya koymalıdır. (Şanlı Bahadır Koç, ABD Masası, Araştırmacı)