$BlogRSDURL$>
Eğer ABD Irak’taki yeni güvenlik planı ile beraber sonbahara kadar anlamlı bir ilerleme elde edemezse, Bush Yönetimine yönelik iç muhalefet bazı Cumhuriyetçileri de kapsayarak dayanılması güç boyutlara gelebilir[1]. Bu nedenle ABD’nin Irak’a yönelik politikasında sonbahardan sonra temel bazı değişimler beklemek yanlış olmayabilir. Muhtemelen bu politika değişikliğinin K. Irak’la ilgili de önemli yansımaları olacaktır. Bu yazı K. Irak’a yönelik ABD politikalarını ve bunların Türkiye’nin çıkarları üzerindeki etkisini stratejik düzeyde ve spekülatif bir şekilde tahlil, tahmin ve kritik etmeye çalışacaktır. Yazıda ABD’nin, muhtemel bir Kürt devleti, Kerkük, bölgedeki Amerikan askeri varlığının geleceği, petrol gelirlerinin paylaşımı, olası bir Türk askeri harekatı, PKK’nın bölgedeki varlığı gibi konulardaki çıkarları, politikaları ve opsiyonları irdelenmeye çalışılacaktır.
ABD’nin K. Irak ile ilgili politikasını analiz ederken aşağıdakiler arasında farklılık olabileceğini düşünmek doğru olabilir: 1) Üst düzeyde kararlaştırılan politika, 2) açıklanan politika (declaratory policy), 3) uygulamada gerçekleşen politika, 4) ABD’de bazı çevrelerin yürüttüğünden şüphelenilen politika, 5) kendimizi ABD’nin yerine koyduğumuzda bize en rasyonel gelen politika. Bunlara ek olarak, ABD’nin bölge ile ilgili kapsamlı, rasyonel, tutarlı ve uzun soluklu bir politikası olmaması ihtimalini de göz ardı edilmemelidir. ABD’nin K. Irak ile ilgili açıklanan politikası ve amacı bölgenin Irak’ın federal bir parçası olarak kalması şeklindedir. ABD resmi yetkilileri yaptıkları açıklamalarda bu çizginin dışına çıkmamışlardır. Ancak ABD’nin işgalden bu yana Irak’taki uygulamalarının yukarıdaki amacın çok dışında sonuçlar verebileceği de görülmektedir. Bu uygulamalar arasında anayasa ve hükümet yapısı ile Kürtlere sayılarının üzerinde bir güç verilmesi, Türkmenlerin siyasi süreçten büyük ölçüde dışlanması, Kerkük’ün ağırlıklı olarak Kürtlerin kontrolüne verilmesi, buradaki demografik dengenin Kürtler lehine değişmesine göz yumulması ile referandumun tarih, gereklilik ve meşruiyetinin sorgulanmaktan kaçınılması sayılabilir.
Washington’un kendisi de açıklanan amaç ile alandaki gerçekler arasındaki çelişkinin farkında olsa gerektir. Bu çelişki, ABD’nin bölge ile ilgili gizli bir gündemi olduğunu kanıtlamaya yetmese tek başına yetmese ve Irak’ın bölünmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermese bile, Türkiye açısından tedirgin edicidir. Aslında ABD uygulamada yapacağı bazı değişikliklerle K. Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına giden yolları hala tıkayabilir. Ancak bu yönde yapılacak bir değişiklik için zamanın sınırlı olduğu görülmektedir. ABD yönetimi dışında prestijli bazı kurum ve kişiler de (Uluslararası Kriz Grubu, Baker-Hamilton Komisyonu) Bush Yönetimini bu konuda uyarmışlardır. Ancak Bush Yönetiminin içinde ve yakınındaki bazı kişilerin de Irak’ın bölünmesi ihtimalini, bunun beraberinde getirebileceği risk ve maliyetleri küçümsediklerinden ve hatta belki de böyle bir gelişmeyi arzuladıklarından ve bu amaç için çaba sarf ettiklerinden şüphelenilmektedir. Washington’da Kürt devleti isteyenler, buna aktif olarak karşı olanlar, Kürt devletini istemeyen ama buna razı olacaklar ve böyle bir devleti istediği halde bu yönde çok bastırmayacak değişik kişi ve gruplar olabilir. ABD açıkça ifade etmese de, yeterince güçlü kırmızı çizgiler çizmeyerek, K. Iraklı Kürt liderlere ve halka bağımsızlığın ciddi bir ihtimal olduğu duygusunu vermiştir. Bunun dışında, gizli olarak Kürt liderlere belli şartlarda ve belli bir zaman içinde bağımsızlıklarına destek verileceği sözü verildiği de iddia edilmektedir. ABD’nin desteği olmadan K. Irak’ta görülebilir bir gelecekte bir Kürt devleti kurulması çok düşük ihtimaldir. Ama Kürtler de, ABD’nin mevcut muğlak yaklaşımı sürerken “sahada” geri çevrilemez kazanımlar elde etmeyi ve Washington’un nihai karar vereceği “an” geldiğinde onu kendi lehine ağırlığını koymaya zorlamayı umuyor olabilirler.
Irak’ı bölmek ABD’nin resmî ve kamuoyuna açık bir politikası değildir. Ama bölünmenin, a) yaptıklarının belki istenmeyen bir sonucu, b) yönetimin içindeki ve yakınındaki bazı grupların gizli gündemi olması imkânsız değildir. Irak’ta bölünme değişik şekillerde gerçekleşebilir: Ülke kesin olarak üçe veya ikiye bölünebileceği gibi, nominal olarak tek ama pratikte birden fazla parça haline de gelebilir. Kürtler tamamen koparken, Şii ve Sünniler, nominal olarak aynı ülkede ama pratikte farklı konumlarda yaşayabilir. Irak'ın bölünmesi ABD için bir seçenek olmanın yanında aynı zamanda da mevcut politikalarına devam ederse zaten ortaya çıkacak bir sonuç olabilir. Irak'ın bölünmesi çözümden daha çok, sorun yaratacaktır. Bütün büyük şehirler karışık nüfusa sahiptir. Ülkenin bölünmesi buralarda akan kanın kontrol edilemez hale gelmesi ve/veya milyonlarca insanın etkileneceği çok büyük çaplı etnik temizlikler anlamına gelebilir. Ülkenin bölünmesi petrolün nasıl paylaşılacağı, pazarlara nasıl güvenli bir şekilde ulaştırılacağı sorununu daha da karmaşık hale getirebilir. Bölünmeden sonra ortaya çıkacak yeni devletlerin istikrarlı, barışçı, demokrat ve müreffeh olacaklarına dair çok umutlu olmak zor olabilir. Kürt devleti başta Türkiye; Sünni devleti ise başta Ürdün olmak üzere Sünni Arap devletleri; Şii devleti de Şii nüfus barındıran bölge ülkeleri için yeni problemler ortaya çıkarabilir. Bölünmeden sonra/bölünme sırasında komşu ülkelerin açık/gizli müdahalelerini önlemek daha da zorlaşır[2]. Sünni üçgeni tam bir terör üretim merkezi haline gelebilir. Eğer ABD bir Kürt devletine açık ve dolaylı olarak destek verirse bu durumda Şiilerin de kendi devletçiklerini kurma ihtimali oldukça artar. Petrolden pay alamayan bir Sünni devleti Şiilerin suyunu kesebilir. Türkiye kendi iç işlerine karışacak bir Kürt devletinin suyunu, elektriğini ve dış ticaretini kesebilir.
ABD dış politikası, başka bir çok ülkede olduğu gibi, değişik kurum ve bireylerin mücadelesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kurumlar sorumlulukları, kabiliyetleri ve kültürlerindeki farklılıklar nedeniyle aynı konuya oldukça değişik açılardan bakabilmektedir. K. Irak konusunda da durumun böyle olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Bu nedenle ABD’nin K. Irak’a yönelik politikasının gizli, muğlak, çelişkili, zaman içinde değişen ve uygulamaya tam olarak başarılı yansıtılamayan boyutları olması şaşırtıcı olmamalıdır. ABD’nin K. Irak’la ilgili çıkarlarının çokluğu (plurality), bu çıkarların muğlaklığı, kendi içindeki çelişkileri, başka bazı gelişmelere bağlı olması (contingent) bölgeye yönelik ABD politikası konusunda çok net ifadeler kullanmayı güçleştirmektedir. Bu nedenle bu konuda belki ancak çıkarsama ve spekülasyon yapılabilir. ABD’nin kendisi bile durum kritik noktaya geldiğinde ne karar vereceğini daha bilmiyor olabilir. Olaylar beklemediği bir noktaya geldiğinde ABD vites ve hatta yön değiştirebilir. Washington’un, Irak’ın genelinde olduğu gibi K. Irak’a yönelik politikasının da, iyi düşünülmüş ve uygulanan bir “master plan”dan çok günübirlik gelişmelerin ve tartışmaların girdabında sürüklenerek oluşuyor olabileceği ihtimali de küçümsenmemelidir.
ABD Kürtlerle yakın ilişkisini koruyarak,
1) Kendine yardım edenleri ödüllendirdiğini göstermeyi,
2) Irak macerasından geriye K. Irak’ta bir “başarı hikayesi” bırakmayı ve yapılan harcama ve fedakarlıkların “tamamen boşuna olmadığını” kanıtlamayı,
3) Irak’ın geri kalanında giderek daha zor görünen kalıcı üslere K. Irak’ta sahip olmayı,
4) Bazı hesaplara göre dünyadaki petrolün yüzde 3-4’üne tekabül eden K. Irak petrolünü kendi kontrolüne almayı,
5) Kürtlere yönelik geçmişte yaptığı hataları bir ölçüde telafi etmeyi,
6) İsrail’den sonra Orta Doğu’da koşulsuz olarak kendisine dost olacak yeni devlet yaratmayı,
7) Türkiye dahil komşuları Kürt kartı üzerindeki etkisiyle istediği türden politikalar izlemeye zorlamayı istiyor olabilir. Tabii bu amaçlara ulaşmanın bedel, risk ve zorlukları da yok değildir.
“İsrail faktörü” ABD’nin Orta Doğu’daki çıkar tanımlamaları ve politikalarını önemli derecede etkileyebilmektedir. Amerikalı karar alıcılar “İsrail için ne iyidir” sorusunu genelde oldukça ciddiye almaktadır. Irak’ın bölünmesinin İsrail için de bazı önemli problemler yaratabileceği iddia edilmektedir. Ayrıca, Kürtlerin en azından bir süre daha Irak’ın içinde kalıp burada veto güçlerini kullandıklarında ABD ve İsrail açısından daha “faydalı” olabilecekleri de iddia edilebilir. Ancak, İsrail devletinin ve İsrail’e yakın çevrelerin Irak’ın bölünmesini engellemek için çaba harcadıkları ve Kürtlere bağımsızlığı yönelmemeleri için telkinde bulunduklarını söylemek kolay değildir.
ABD K. Irak’ın mevcut olarak bilinen ve potansiyel enerji kaynaklarının merkezi yönetimin mi yoksa Kürtlerin elinde olmasını mı tercih eder? Normalde, nüfusu az olan, güvenlik ve siyasi destek açısından ABD’ye bağımlı olan Kürtlerin petrol gelirlerini Amerikan şirketleri ile paylaşmaya daha açık ve muhtaç olacakları söylenebilir. Ama çevredeki ülke ve gruplar bunu kabul ederler mi? Kendi topraklarından boru hatları geçmesine izin verirler mi? Bu arada, K. Irak’taki petrolün miktarı ve coğrafi dağılımı ile ilgili bizim bildiğimiz ile ABD’nin bildikleri arasında önemli farklar olabilir.
Amerikalılar K. Irak’ı, Irak’ın geri kalanında işler yolunda gitse ülkede yaşanabilecek olumlu şeylerin kanıtı ve modeli olarak görmektedir. K. Irak’ın güvenlik, ekonomik faaliyet, etnik ve dini gruplar arası ilişkiler açısından diğer bölgelere göre daha iyi durumda olması Amerikalıları bu düşünceye götürmektedir. Kürtlerin “demokrasisinin” mükemmel olmaktan uzak olduğu, yolsuzluğun yaygın olduğu, içlerindeki azınlıklara yönelik davranışlarının onlara bu konuda güvenilemeyeceğini kanıtladığı şeklindeki eleştiriler yeterince dikkate alınmamaktadır. Ayrıca, ABD’nin K. Irak’ta Kürt gruplara verdiği açık çekin Irak’ın geri kalanında Amerikan liderliğindeki işgale karşı oluşan olumsuz duyguların kaynaklarından biri olduğu iddia edilebilir. K. Irak’taki Kürtler dışındaki etnik grupların daha fazla problem yaratmamalarının nedeni durumdan memnun olmalarından çok Kürt yönetime direnmek için kendilerini yeterince güçlü hissetmemeleridir. Kürt peşmerge kuvvetlerinin sayı, örgütlenme, eğitim ve moral olarak iyi durumda olmaları da bölgedeki direnişin şiddetini sınırlamıştır. Amerikan kuvvetlerinin bölgede oldukça az sayıda yer almaları da kendilerine yönelik direnişçi faaliyetlerinin sınırlı olmasına neden olmuştur.
ABD K. Irak’ta askeri üsler kurarsa bu yolla Kürtleri koruma altına almış olur, Türkiye’nin müdahalesini caydırır, Irak macerasından geriye bir tür kazanım kalmış olur, İran ve Suriye’yi sınırlarının hemen ötesinden tedirgin edebilir. K. Irak’a gelecek Amerikan askeri varlığı büyük ölçüde kışlaları ve üslerinde kalacağı için Irak’ın geri kalanına göre çok daha güvende olacaktır. Ama bu süreçte direnişçiler ve teröristler K. Irak’taki faaliyetlerini muhtemelen arttıracaklardır. Hem ABD hem de Iraklı Kürtler ABD askerleriyle beraber bölgeye gelecek teröre razı olabilir. Bu nedenle Ankara’nın “ABD K Irak’a gelirse beraberinde terörü de getirir” şeklindeki itirazı yeterli değildir.Türkiye ABD’ye, böyle bir gelişmenin Irak’ın bölünmesi sonucu getireceğine inandığını ve bu nedenle karşı olduğunu açıkça söyleyebilmelidir. ABD K. Irak’ta uzun süreli askeri güç bulundurarak çevre ülkelerinin iradelerinin kırılmasını bekleyebilir. K. Irak’ı “nadasa bırakabilir.” Zamanla çevre ülkelerinin zaten güçlü olmayan ortak iradeleri çatlayabilir ve aralarında zaten olan güvensizlikler artabilir. Bu ülkeler “sona kalmaları” halinde Kürt yönetimi ve ABD ile işbirliği yapmanın getirilerini diğerlerine kaptıracaklarını düşünebilirler. Kürtler ve ABD bu yönde şüpheler yaratmak için adımlar atabilirler. Ama ABD’nin böyle bir şey için gerekli “stratejik aklı ve sabrı” var mıdır?
ABD Açısından Kürt Devleti Kurulmasının Bedelleri ve Mahzurları
ABD’nin K. Iraklı Kürtlere hakları ve sayılarından daha fazla güç vermesi, ülkenin geri kalanında ve komşularda ABD işgaline karşı duyulan şüpheyi artırarak ABD’nin başarısızlığında önemli bir faktör olmuştur. Olası bir Kürt devletinin ABD’ye önemli bedelleri olacaktır. K. Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesi,
1) Aynı şeyi Şiilerin de yapması, ya da Irak’ın geri kalanında Şii hakimiyetinin derecesinin artması anlamına gelebilir. Aynı şey Irak’taki İran etkisi için de geçerlidir.
2) Kürtlerin bağımsızlığı Sünni Arap devletlerinin ABD’ye mesafe koymalarına, Arap halklarının ABD’ye yönelik nefret ve terörün artmasına neden olabilir.
3) Kürt devleti kurulması halinde, derecesini tam olarak tahmin etmek güç olsa da, Türk-ABD ilişkileri muhtemelen önemli şekilde yara alacağı düşünülebilir.
Bu devlet ABD’ye stratejik bir yük ve ayak bağı olacaktır. Kürtler bağımsızlık yoluna girerlerse, ABD bunu onaylamadığını iddia etse ve ilk başta tanımasa bile Türkiye ile ilişkilerde önemli bir bedel ödeyeceğini bilmelidir. Devletler, hayati derecede önemli olan konular hariç, dış politikalarında genelde esnek olurlar. K.Irak konusunda da ABD’nin nihai hedeflerinden çok eğilimleri, umutları, endişeleri, arzularından bahsetmek daha doğru olur. ABD eğer mümkünse bir Kürt devleti kurmayı kafasında tartıyor olabilir. Ancak böyle bir şeye tevessül etmesinin kendisine ciddi bir bedeli olduğunu görürse muhtemelen bundan vazgeçecektir. Bu arada başta Türkiye olmak üzere bölgedeki devletlere düşen, ABD’nin ödeyeceği bedelin büyüklüğü ve kesinliğinden şüphe etmemesini sağlamaktır. Bunun iyi bir yolu ise bu bedelin küçük ama ikna edici bir kısmını Washington’a hemen yaşatmak ve mevcut politikada ısrar ederse bedelin daha acıtıcı kısmının geleceğinden emin olmasını sağlamaktır.
K. Iraklı Kürtlerin geçmişte Saddam nedeniyle yaşadıkları acılar, Washington’un geçmişte bu grubu birden fazla kez “ortada bırakmış olması”, son dönemde Irak’ta Washington’a en çok destek veren grubun Kürtler olması, sosyal ve siyasi açıdan Irak’ın geri kalanından belirgin ölçüde ileri olması gibi nedenlerle bu gruba sempati duyan Amerikan kamuoyu, bağımsızlık ilan etmeleri halinde ABD’nin Kürtleri askeri, siyasi, ekonomik ve psikolojik olarak uzun süre desteklemesi gerektiğini düşünürse bu “projeye” çok sıcak bakmayabilir. Türkiye’nin amacı ABD Hükümeti ve kamuoyunun bu konuda gerekli olan taahüddün boyutu ve süresi konusunda net bir fikre sahip olmasını sağlamak olmalıdır. Anthony Cordesman’ın deyimiyle Kürtler ABD için stratejik bir sorun ve yük olacaklardır[3]. Washington bunu ne kadar erken görür ve Kürtlerin maksimalist taleplerini azaltma yönüne giderse bu durum ABD, Türkiye ve bölge için o kadar olumlu olacaktır.
Kurulması halinde Kürt devletinin denize açılımı olmaması nasıl aşılabilir? PKK’ya karşı bazı önlemler alınması karşılığında Türkiye’nin Kürtlere hamilik yapması yönünde telkinlerde bulunulabilir. Bunun yanında, komşular içinde askeri, siyasi ve ekonomik olarak en zayıf ülke ve Kürtler için denize en yakın çıkış yolu olan Suriye’nin de orta ve uzun vadede “havuç ve sopalarla ikna edilmeye” çalışılması beklenebilir. Bir süre sonra K. Irak’taki Kürt gruplar denize açılmalarını sağlaması karşılığında Suriye’ye ekonomik sıkıntılarını hafifletebilecek öneriler yapabilirler. Şam, K. Irak petrolünün Akdeniz’e akmasına izin verirken, buradan ucuz petrol almak, kendi içindeki Kürtlerin “uslu durmalarının sağlanması”, K. Iraklı yeni sermayenin burada yatırım yapması, transit ekonominin nimetlerinden istifade etmek gibi ödüllerle “baştan çıkarılmaya” çalışılabilir.
Bush Yönetimi’nin Kürtler ile yakın ilişkisi muhtemel bir Demokrat Başkan döneminde de devam eder mi? Irak’ın üçe bölünmesi (Joe Biden-Leslie Gelb) ve Amerikan askerlerinin K. Irak’ta konuşlanması (Richard Holbrooke[4]) gibi fikirlerin daha çok Demokrat stratejistlerden gelmesi bu konuda bir fikir verebilir. Kürtlere açık çek verilmesine nispeten mesafeli bakanlar daha çok Cumhuriyetçi Parti’nin realist kanadındadır (Robert Gates, James Baker, Brent Scowcroft, Anthony Cordesman). K. Iraklı Kürtlere karşı sempati, ihtiyaç, suçluluk ve takdir hisleri duyan Amerikalıların onları bir kez daha “ortada bırakmaları” düşük bir ihtimaldir ama tamamen de imkansız değildir. ABD, Kürt devletinin kurulmasına yeşil ışık yakmasa bile Kürtlerin güvenliğini “yerinden” ya da “uzaktan” garanti edebilir. Kürtlerin fiili anlamda elde ettikleri kazanımların geri çevrilmesi oldukça zor görünmektedir. Kürtlere formel anlamda bir bağımsızlıktan vazgeçmeleri ya da bu amacı ertelemeleri karşılığında güvenlik garantisi ve kendilerini yönetme anlamındaki kazanımlarını korumaları vaad edilebilir.
ABD’nin K. Irak’ın geleceği konusunda karar vermesi gereken ve kararlarına bakarak niyetini okuyabileceğimiz konular yaklaşmaktadır. Örneğin, ABD Kerkük referandumunda ısrar edecek midir? Israr etmeyecekse geri adım atmasının şekli ne olacaktır? ABD Kerkük’te mevcut şartlarda referandum yapılırsa sonucun Kürtler lehine çıkacağını, Kerkük’ü alan Kürtlerin Irak’ın geri kalanındaki kaosu da bahane ederek bağımsızlık için harekete geçebileceklerini hesaplamıyor olabilir mi? Kerkük’te referandumun ertelenmesi tek başına çok önemli olmayabilir ama Amerikalı yetkililer bunun bile yakınına gelmiş değillerdir. Referandum eğer bir kere ertelenirse “kutsallığı” bozulmuş olur ve tekrar ertelenebileceği ve hatta tamamen iptal edilebileceği mi düşünülür? Eğer Kürtler ABD’ye, “referandumu kısa bir süre için ve sonuçlarına saygı gösterileceğinin garantisi verilirse ertelerim” derse ne cevap alır? Erteleme belli bir zaman için mi, yoksa bazı şartlar oluşuncaya kadar ucu açık bir şekilde mi olur? Bir başka soru da, referandum ertelense bile aradaki sürenin Kerkük’e daha fazla Kürt getirilmesine ve daha çok Arap’ın zor şartlar nedeniyle, para teklif edilerek ya da tehditle Kerkük’ten ayrılmasına yol açarak, aslında belki de K. Iraklı Kürtlerin işine daha çok yarayıp yaramayacağıdır.
K. Iraklı liderler ABD’nin kendilerine borçlu ve muhtaç olduğuna ve bu nedenle
yardımcı olacağına inanmaktadırlar. Iraklı Kürtler, “genç milliyetçi” hareketlerde bir çok kez görüldüğü gibi, nerede durmaları gerektiğini kestiremeyebilirler. Tarihin rüzgarının arkalarında olduğuna inanarak pervasız davranabilirler. Kürtlerin, federalizm, bağımsızlık, Kerkük, petrol, ABD koruması, güvenlik, dış dünya ile ilişki, milliyetçiliğin duygusal dışa vurumları, pan-Kürdist dayanışma, refah ve saygınlık gibi amaçların hepsine birden ulaşmayı ümit etmiyor olmaları gerekir. Kürtlerin bu değerler arasında zaman, nitelik ve nicelik olarak tercihler yapması gerekmektedir. K.Iraklı Kürt liderler komşu ülkelerdeki Kürtler üzerinden politika yapmaya[5] bu ülkeleri korkutmak ve müdahalelerini caydırmak için mi, yoksa ancak büyük bir Kürt devletinin ayakta kalabileceğine inandıkları için mi girişmektedir? Bu konuda ABD ile Kürt liderler arasındaki danışma, ortak plan ve işbirliğinden söz edilebilir mi? K. Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin bölgedeki diğer Kürtlerin ayrılıkçı taleplerini belki hemen değil ama orta vadede artırması çok muhtemeldir. ABD, “Büyük Kürdistan” seçeneğini kullanmasa bile hazırda tutmak isteyebilir. K. Irak’ı bağımsızlığın eşiğine getirip orada bırakmak da ABD’ye bölgede stratejik imkanlar açan anlamlı bir seçenek olabilir. Zaten şu anda olanın da bu olduğu iddia edilebilir. ABD bu yolla hem Kürtleri kendisine mecbur bırakmakta, hem de Türkiye dahil komşuları “diken üstünde oturtarak” korkutabilmektedir. Bu seçeneğin İsrail için de uygun olduğu düşünülebilir.
ABD’nin K. Irak’la ilgili olarak aşağıdaki türden ve hepsi birbirini dışlamayan seçenekleri olduğu düşünülebilir:
1) Kürtleri bağımsızlıktan tamamen ya da bir süreliğine vazgeçirmek ve “çıkışı olmayan bir federasyona” razı etmek,
2) Kürtleri “ortada bırakmak”,
3) askerlerin bir kısmını oraya taşımak,
4) Kürtlere bağımsızlık ilan ettirip sembolik bir kuvvet bırakarak çekilmek,
5) Kürtleri Türkiye ile “barıştırarak” çekilmek, Kürtleri uzaktan korumak, ya da
6) hiçbir pozisyon almadan beklemek.
“ABD, Irak’tan ya da daha fazla ülkeden toprak alarak kurulacak bir Kürdistan’ı hedefliyor mu bilinmez ama, bu seçeneği stratejik bir ihtimal olarak tartıyor ve hazır tutuyor olabilir. Amerikan yönetiminin içinde bu konu tartışılmıyor olamaz. ABD şimdilik ‘Kürt sorununun’ çözülmeden ‘öyle kalmasını’ kendisi için en doğru tercih olarak görüyor olabilir. Bu belirsizlik ABD’ye bölgedeki ülkelere karşı birçok stratejik imkânlar sunabilir. Şu aşamada bir Kürt devletinin kurulması ya da bu ihtimalin kapanması ise ABD’ye değişik sorumluluklar ve bedeller yükleyebilir (ilkinde Kürtleri koruma zorunluluğu, ikincisinde ise onları bir kez daha “ortada bırakmanın” ahlaki sorumluluğu).”[6]
Türkiye-ABD-K. Irak Üçgeni
Iraklı Kürtlerin şu anda ticaret, tüketim malları, dış dünya ile iletişim, elektrik, işlenmiş petrol gibi bir çok konuda Türkiye’nin iyi niyetine ihtiyaç duymaktadır. Buna rağmen zaman zaman izledikleri dostça olmaktan uzak politika, Kürtlerin bir de devlet zırhına bürünürlerse daha da pervasız olup olmayacakları sorusunu akla getirmektedir. Kürtler K. Irak’ta devletlerini kurarlarsa daha olgun ve ölçülü bir politika mı izlerler, yoksa elde ettikleri bu başarının verdiği güvenle daha da talepkar ve problemli mi olurlar? ABD’nin K. Iraklı Kürtlerle Türkiye arasında hakemlik yapmak yönündeki girişimlerinin yaratabileceği bir anlaşma zemininin kalıcı olacağına güvenilebilir mi? Ayrıca Iraklı Kürtler olgun ve tamahkar davransalar bile K. Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin yaratacağı emsal ve “enerji”nin kontrol edilebileceğinden emin olunabilir mi?
Bir Kürt devleti kurulmasının önündeki belki de en ciddi engel ilgili taraflarda Türkiye’nin böyle bir gelişmeyi önleme gücü ve iradesi olduğuna dair bir algılama olmasıdır. ABD’nin Türkiye’ye Kürt devletinin muhtemel, kaçınılmaz ya da zararlı olmadığı yönünde telkinleri olabilir. Türkiye ABD’nin K. Irak’a yönelik politikasını kendi çıkarları doğrultusunda etkilemek için atabileceği bazı adımları atmamıştır. Türkiye’nin amacı bir Kürt devleti kurulmasının ABD’ye yarardan çok zarar getireceğine ikna etmek olmalıdır. Bu ikna çabası salt söz ve işaretlerle sınırlı olduğunda yeterli olmayabilir. Ankara, Washington’a ödeyeceği bedelin bir kısmını şimdiden gösterebilirse Washington bunu muhayyilesinde daha canlı şekilde görebilir. Türkiye’nin K. Irak’a büyük çaplı bir müdahalesi ABD’nin bölge ile ilgili stratejik kurgusunu bozabilir[7]. Türk askeri harekatını önlemek ABD için stratejik önemdedir. Böyle bir harekat ABD’yi belki de hazır olmadığı eylemlere zorlayabilir. Ayrıca Türkiye’nin müdahalesi bunun da ötesinde “şekil olarak” ABD için Irak’taki başarısızlığın yeni bir sembolü olabilir ve Washington’un Irak ve dünyadaki prestijine ciddi bir darbe vurur. ABD Türkiye’yi müdahale etmekten daha ne kadar alıkoyabilir? ABD, Türkiye’yi Irak’ın dışında hep tutamayacağını bildiği için bir noktada Ankara’nın sınırlı ve hatta belki de “kozmetik” bir müdahale yapmasına ve “hevesini almasına” izin verdikten sonra bu kez çok net ve aşılmaz “kırmızı çizgiler” çizebilir. Bir başka ihtimalse aynı amaçla ve tercihen K. Iraklı liderler vasıtası ile bazı üst düzey PKKlıların Türkiye’ye teslim edilmesidir.
K. Irak’ta bir Kürt devleti kurulursa bunun tamamen ABD’nin “iyi niyetli” yanlışları, hesap hataları, algı kırılmaları yüzünden olduğunu iddia etmek zorlaşacaktır. Başta Türkiye olmak üzere Irak’ın tüm komşuları ABD’nin Irak’ın bölünmesine giden politikalarında geri adım atmazsa bu ülkenin ödeyeceği bedelin ne olduğunu Washington’a şüpheye yer bırakmayacak kadar net bir şekilde göstermeleri gerekir. Ancak bu komşulardan Suriye ve İran için K. Irak ABD ile ilişkilerinin en önemli kalemlerinden biri değildir. Bu iki ülkenin K. Irak’ın bağımsızlık kazanmasından Türkiye kadar direk, büyük ve net bir tehdit algılamadıkları söylenebilir. İki ülkedeki Kürt nüfusu da Türkiye’dekine göre daha küçüktür. Irak’ın geri kalanındaki gruplar ise Kürt bağımsızlığına büyük ölçüde karşı olmakla beraber yaşadıkları iç savaş, Bağdat’taki siyasi manevralarda Kürtlerin desteğine ihtiyaç duymaları ve Kürtlere karşı askeri olarak güç kullanma kapasiteleri olmaması gibi nedenlerle bu konuda Türkiye’ye anlamlı destek verecek durumda olmayabilirler.
Başkan Bush’un Irak’ta asker artırımı politikasının yaz sonu ve sonbaharda başarılı olmadığının ortaya çıkmasıyla Amerikan askeri varlığının bir kısmının K. Irak’a “yarı-kalıcı” bir şekilde çekilmesi seçeneği çok ciddi bir şekilde gündeme gelecektir. ABD Irak’ın geri kalanından çekilmek zorunda kalacaksa, askerlerini daha güvenli olan K. Irak’ta konuşlandırmanın karşılığında, kendini Kürtlere daha fazla destek vermek zorunda hissedebilir mi? ABD için K. Irak’a çekilmek ancak kısmi ve geçici bir hamle olabilir. ABD'nin Irak’tan çekilme şekillerinin hepsi Türkiye için olumsuzdur demek yanlış olabilir. ABD'nin toptan çekilmesi: 1) Türkiye'nin PKK'ya yönelik sınır ötesi harekâtını daha mümkün kılabilir. 2) Kürt liderlerin zihninde Türkiye'nin Kerkük'le ilgili bir oldu-bittiyi kabullenmeyeceği düşüncesini güçlendirebilir. 3) Kürtler, Sünni ve Şii Araplara karşı Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyabilir. Türkiye için iyi tarafı ise Kürtlerin artık kendilerini korumasız hissetmesi ve Türkiye'ye karşı belirgin oranda yumuşaması olabilir. Burada en kritik noktalardan biri, ABD'nin Kuzey Irak'ta ya da oraya güç aktarabileceği başka bir yerde askerî varlığını sürdürüp sürdüremeyeceğidir.
Eğer ABD yönetimi kendi içinde, askerlerinin bir kısmını Kuzey Irak’a taşımayı gerçekten tartıyorsa, bu konuda Türkiye’ye önceden bilgi verecek, fikrini soracak veya Türkiye’nin iznini almaya çalışacak ve desteğini isteyecek midir? ABD, Kuzey Irak’a gelirse bunun Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulma ihtimalini ciddi şekilde artıracağı ve hatta bunu artık sadece bir zaman meselesi haline getireceği söylenebilir. Kürtler bu üsler nedeniyle kendilerini ABD koruması altında hissedebilir. Ama öte yandan da ABD de lojistik açıdan muhtemelen Türkiye'ye bağımlı olacağı için Kerkük ve PKK konularında Türkiye'nin telkinlerine daha açık hale gelebilir. Türkiye’nin bu yönde gelişmelerin önünü almak için şimdiden net bir şekilde tavır alması ve bunu en üst düzeyde ve tekrar tekrar ABD’ye iletmesi gerekir. Bu tavrın içinde, uyarıları dikkate alınmazsa Kuzey Iraklı Kürtlere ve ABD’ye yönelik ciddi yaptırım tehditleri de yer almalıdır. Türkiye’de, “Kürt devletinin kurulmasının artık kaçınılmaz olduğu, ona biz hamilik yapmazsak başkalarının yapacağı, yardım edersek ekonomik ilişkilerimizin daha da gelişebileceği, böylelikle Kuzey Iraklı grupların PKK’ya karşı tavır almalarının sağlanabileceği, ABD ile ilişkilerimizdeki önemli bir pürüzün ortadan kalkacağı, bu politikanın alternatifinin Türkiye’deki Kürtler, Kuzey Irak’taki Kürt gruplar, ABD ve hatta AB ile sürekli problem yaşanması olacağı” şeklinde argümanlar daha da sık dile getirilebilir. Bu tür girişimlere karşı hazırlıklı ve ihtiyatlı olmak gerekir. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasının Türkiye için ne tür somut ve psikolojik sonuçları olabileceği ne yazık ki yeterince ayrıntılı, çok yönlü, objektif ve titiz şekilde tartışılmamıştır. Bazı sloganlar, klişeler, evhamlar, refleksler ve temenniler politika pozisyonları olarak sunulmuştur.
ABD sembolik ve çok fazla asker gerektirmeyen operasyonlarla, PKK’nın lojistik, eğitim, propaganda, finansman, istihbarat, ulaştırma faaliyetlerini önleyebilecek ya da zorlaştırabilecekken bu yola hiç gitmemiştir. ABD’nin K. Irak’ta PKK’ya karşı bu tepkisizliğinin aşağıdaki türden nedenleri olabilir: “Irak’ta yeterince askerinin olmaması, 1 Mart nedeniyle Türkiye’yi cezalandırma güdüsü, K. Iraklı Kürt gruplarla arasını bozmaktan kaçınma isteği, PKK’yı İran ve belki de Suriye’ye karşı kullanma beklentisi, PKK’ya karşı hareketi Türkiye’den gerçekten önemli bir şey (İran?) isteyeceği zamana kadar bekletmeyi tercih etmesi, PKK’nın askerî varlığına devam etmesini kendi çıkarları için uygun görmesi, PKK’yı bölgede önemli bir araç olarak görmesi, Ankara’nın Washington’u harekete geçirecek kadar güçlü uyarı ve inandırıcı tehditlerde bulunmayışı”. ABD’nin PKK ile ilişkisi hakkında aşağıdaki türden spekülasyonlar yapılabilir: “Onunla görüşüyor, onu yönlendiriyor, ona yeteri kadar kesin tavır almıyor, ona kayıtsız, onun hakkında ne yapacağına karar veremiyor, onunla uzaktan anlaşıyor, onun varlığını kendisi açısından avantaj görüyor, onu İran ve Suriye’ye karşı kullanmak istiyor / kullanıyor.”[8]
Denebilir ki, ABD K. Irak’ta Kürtlere bu kadar büyük bir açık çek vermese de K. Irak Türkiye için bir problem kaynağı olacaktı. Ancak muhtemelen problem bugünkünden daha kontrol edilebilir boyutlarda olacaktı. K. Irak’ta bir Kürt devleti kurulması Türkiye’nin içindeki ayrılıkçı, milliyetçi duygu ve talepleri muhtemelen artıracaktır. K. Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasının Türkiye’nin direk ve dolaylı çabalarıyla engellenmesi ise Türkiye’deki Kürtlerde Ankara’ya karşı duyulan tepkinin artmasına neden olabilir. ABD, Türkiye’yi K. Irak’ta kurulacak bir Kürt devletini kabullenmeye zorlayabileceğini hesaplıyor olabilir. ABD’de bazı kişi ve kurumlar Kürt devletinin bir oldu bittiyle ortaya çıkması halinde Ankara’nın bu yeni duruma kısa bir sürede uyum sağlamak zorunda olacağını ve ABD’ye yönelik olumsuz duyguların zaman içinde dağılacağını düşünüyor olabilir. Ama bu, ancak Kürt devletinin PKK’ya yataklık yapmaması, Türk iç siyasetine karışmaya yeltenmemesi, Türk toprakları üzerinde hak ilan etmemesi, Türkmen azınlığa baskı uygulamaması, Kerkük’ü de içermemesi ve Amerikan askeri varlığına ev sahipliği yapmaması durumunda kabul edilebilir. Bu şartları karşı tarafa kabul ettirmenin zor olacağı gibi, o zaman bile bu “garantilerin” ne kadar güvenilir olacağı belirsiz olacaktır. Türkiye için olabildiğince küçük, zayıf, bağımlı ve fakir bir Kürdistan’ın tercih edilebilir olduğu genel kabul görmektedir. Ama belki bunun bile sorgulanması gerekebilir. Böyle bir ülke yabancı desteğe daha çok istek duyacak, onların taleplerine daha açık olacak, kendine daha az güvenecek ama belki de yayılma isteğini daha fazla duyacak olabilir mi? Özellikle Kerkük petrollerinden mahrum kalırsa bundan başta Ankara’yı sorumlu tutarak “kin tutabilir” mi? Kaçınılmaz olarak spekülatif olan bu soruların kesin cevapları olduğunu iddia etmek güçtür.
ABD K. Irak konusunda karar alırken bunun potansiyel getiri ve maliyetlerini tartacaktır. Bu hesaplamadan önce Türkiye’nin Washington’a K. Irak konusunda atacağı adımlara nasıl tepki vereceğini net bir şekilde iletmesi gerekir. Aksi takdirde ABD Türkiye’nin itirazlarının aşılabileceğini, Ankara’nın yeni duruma uyum sağlayacağını, “ikna edilebileceğini” düşünebilir. Bu noktada gerekli olan bir “diplomatik caydırıcılık”tır. Türkiye’nin uyarılarının sözlü kalması inandırıcılığını azaltabilir. Ama aşırı ön tepkiler vermek de, Türkiye’nin kaybedildiği, artık onun “gönlünü almanın” mümkün ve dolayısıyla gerekli olmadığı şeklinde algılanabilir. ABD Yönetimi eğer bir Kürt devleti kurmaya karar verdiyse, bu konuda kendisine en fazla zorluk çıkarabilecek ülke olarak Türkiye’yi görüyor olmalıdır. Bu durumda Washington’un Türkiye’nin Kürt devletini engelleme yönündeki ihtiyacı, gücü ve iradesini derin bir tahlile tabi tutmuş olması şaşırtıcı olmaz. ABD ve Türkiye’de ona yakın olduğu düşünülenler, önce bir Kürt devletinin ortaya çıkma ihtimalini küçümsemişler, sonra Kürt devletinin kurulsa bile Türkiye’yi tehdit etmeyeceğini, daha sonra Kürt devletinin kurulmasının kaçınılmaz olduğunu ve nihayet, eğer Türkiye bu gelişmelerden zarar görmek istemiyorsa K. Iraklı Kürtler ve ABD ile diyalog ve işbirliği içinde olması gerektiğini belirtmişlerdir. ABD bir Kürt devletinin Türkiye’yi tehdit etmeyeceğine hatta Ankara’nın da yararına olacağına Türkiye’yi ikna edebileceğine inanırsa Kürt devleti için düğmeye basabilir.
Sonuç ve Öneriler
Ankara direnç göstermezse ABD’nin K. Irak’la ilgili yapacakları muhtemelen Türkiye için olumsuz bir çok unsur içerecektir. Ankara, ABD’nin Irak’ın bölünmesine yol açan adımlar atması durumunda bu ülke ile işbirliğini en aza indireceğini şimdiden ve karşı tarafın zihninde şüphe bırakmayacak şekilde belli etmiş değildir. Bu durum Washington’da "o zaman bir yolunu buluruz, Türkiye'nin içinde bir iki şeyi oynatırız ve Türkiye'yi bizim planımıza karşı çıkamayacak hale getiririz nasıl olsa" diye düşünülmesine neden oluyor olabilir. Ankara aşağıdaki telkinlerde bulunsa ABD’nin K. Irak ile ilgili çıkar hesaplamalarını ve politikalarını Türkiye lehine daha çok etkileyebilir(di): “Kürtlere bağımsızlık yolunu açarsanız Şiileri de (ve dolayısıyla petrolü) Irak’ta tutmanız zorlaşır. İran’ın etkisi Ürdün sınırına dayanır. Kuzey Irak'taki üslere taşınmayı düşünüyorsanız bizden lojistik destek almayı beklemeyin. Kuzey Iraklı liderlere azami taleplerini yumuşatmayı telkin edin. K. Iraklı Kürtlerin sizi dinlememek, size küsmek, size karşı gelmek gibi bir lüksleri yoktur. Size yardım ettikleri için onları abartılı şekilde ödüllendirme ve onları ‘bir daha satmama’ isteğiniz Irak projesinin başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biridir. Bu hatada ısrar ederseniz, saygınlığınız, güvenilirliğiniz ve tarafsızlığınız Türkiye dahil bütün bölgede telafi edilmesi zor derecede yara alacak. Kuzey Iraklı liderlere bağımsızlığa yönelmeleri halinde kendilerini koruyamayacağınızı söyleyin. Ülkede kalıcı üs, rekabetçi olmayan ayrıcalıklı petrol anlaşmaları peşinde olmadığınızı ve ülkenin toprak bütünlüğüne kesin ve değişmez bir taahhüdünüz olduğunu en üst düzeyde, net bir şekilde ve sık sık dile getirin. Türkiye'nin hamiliğinde bir Kürt devleti senaryosu, Türkiye'yi uzun vadede bir konfederasyona ve/veya bölünmeye götüreceği düşüncesiyle kabul edilemez”. Yukarıdaki sözlerin inanılır ve etkili olması için Türkiye'nin sınır ötesinde askerî güç kullanma iradesini yeniden kazanması gerekir. Ankara’nın ABD aleyhine adımlar atma isteğinde olmadığını ama gerektiği zaman bunu yapmaya kapasitesi ve cesareti olduğunu Amerikalı karar alıcılara göstermesi gerekir.
Ankara’nın Washington’dan bölge ile ilgili talepleri arasında şunlar da olmalıdır:
1) ABD’li üst düzey liderlerin PKK’nın amaçlarına, K Irak’taki varlığına karşı açık ve güçlü ifadelerde bulunmaları,
2) ABD’nin çok fazla asker gerektirmeyen operasyonlarla PKK’nın hayatını zorlaştırması (haberleşme, finans, lojistiğinin kesilmesi, Türk-ABD ortak keşif uçuşları),
3) K. Iraklı Kürtlere PKK konusunda daha fazla baskı yapılması,
4) Türkiye ile daha çok ve anlamlı istihbarat paylaşılması,
5) Türkiye’nin, PKK hedeflerine karşı, ABD’nin bilgisi, onayı ve desteğiyle coğrafi derinliği, kullanılan şiddetin derecesi ve süresi itibariyle sınırlı olabilecek, ama anlamlı ve sivil halka zarar vermemek için son derece dikkat gösterilen bir askeri harekatta bulunması.
Ankara bu taleplere karşılık bulamazsa,
i) Kuzey Irak’a giden ticaret, elektrik, lojistik vs kesebileceğini,
ii) ABD’nin İncirlik’teki faaliyetlere sınırlama getirme, belli bir süre kesintide bulunma, üssün faaliyetlerini belirsiz bir süre için durdurma ve üssü tamamen kapatma gibi yollara gidebileceğini ABD’ye hissettirmelidir.
Her adım sonrasında kısa süre içinde daha büyük adımların gelebileceğinin karşı tarafın anlaması sağlanmalıdır. Bunun yanında terör konusunda ABD ile müzakere edilmesi gerekmeyen ama onun bilmesinde de bir sakınca olmayan aşağıdaki türden bir paket üzerinde çalışılmalıdır: 1) PKK üyelerine yönelik sınırlı, şartlı, ve kontrollü[9], kademeli ve farklı gruplara farklı ölçekte uygulanan (differentiated) bir af. 2) Özel sektöre teşvikler içeren bir ekonomik paket. 3) Kültürel haklar konusunda elde edilen ilerlemelerin uygulamaya da tamamen yansıtılması. 4) Seçim barajının indirilmesi. 5) Şiddete başvurmamak ya da maddi anlamda destek vermemek dışında ayrılıkçılık dahil her türlü fikrin savunulmasını garanti altına alınması.
[1] Carl Hulse ve Jeff Zeleny, “G.O.P. Moderates Warn Bush Iraq Must Show Gains”, New York Times, 10 Mayıs 2007.
[2] Kenneth Pollack ve Daniel Byman, Things Fall Apart: Containing the Spillover from an Iraqi Civil War,
Brookings Instution, Saban Center Analysis, Number 11, Ocak 2007.
[3] Ted Galen Carpanter, “A dangerous idea for redeployment”, Baltimore Sun, 15 Mayıs 2007.
[4] Richard Holbrooke, “Opportunity For Turks And Kurds?”, Washington Post, 12 Şubat 2007; Richard Holbrooke, “The Guns Of August”, Washington Post, 10 Ağustos 2006.
[5] “Iraq's Barzani Interviewed on Kurdish Affairs, Iranian Role, Ties with Israel; Al-Arabiya TV,” BBC Monitoring Middle East, 8 Nisan 2007.
[6] Şanlı Bahadır Koç, “Türk-Amerikan İlişkileri: ‘İkinci Bahar’ mı, ‘Sonun Başlangıcı’ mı?”, Stratejik Analiz, Haziran 2006. s. 24.
[7] Böyle bir harekatın fizibilite için bkz. Şanlı Bahadır Koç, “Türk-Amerikan İlişkileri: ‘İkinci Bahar’ mı, ‘Sonun Başlangıcı’ mı?”, Stratejik Analiz, Haziran 2006. ss. 23-27.
[8] Age. s. 24.
[9] Dışarı çıkınca periyodik kontrolleri içeren.
ABD dış politikası, Orta Doğu, Türkiye ve Ötesi
Şanlı Bahadır Koç,