$BlogRSDURL$>
Ama elbette böyle bir harekat tek başına ve hemen Türkiye’nin ne PKK ne de Kürt sorununu çözecektir.
Böyle bir harekatın önemli askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik bedel, yan etki ve riskleri olacağı da açıktır.
ABD tam Irak’ta kısmi bir askeri başarı kazandığını düşünürken Türkiye’nin müdahale etmesini kolay kabul edemeyebilir.
ABD, Türkiye-PKK sorununu uzun süre ihmal etmiş ve şu an yaşanan sıkışık durumun meydana gelmesini engelleme becerisini gösterememiştir.
Türkiye ise yaklaşık 5 yıldır ikna edici, ayrıntılı ve süreler-müeyyidelerle donanmış önerileri ABD’ye yapamamış ve kendini ciddiye aldıramamıştır.
Türkiye PKK ile mücadelede her şeyi doğru yapsa bile daha çok uzun süre terör eylemlerine hedef olmaya devam edebilir. Bu kısa vadede sona erecek bir bela değildir. Öte yandan attığımız adımların PKK’nın askeri, siyasi, ideolojik ve örgütsel kapasitesini ne ölçüde azalttığını ve bölge halkının tercih ve davranışlarını nasıl etkilediğini ölçecek ölçülere (metrics) sahip olmalıyız.
Bu mücadelede başarının en temel şartları arasında aşağıdaki alanlarda şimdiye kadar olandan çok daha yüksek bir performans göstermemiz gerekmektedir: 1) Kararlılık, 2) istihbarat, 3) kurumlar arasında koordinasyon (interagency capacity), 4) partiler arasında siyasi uyum, 5) tek başına hareket etme, risk alma, dünyanın tepkisini göğüslemeye hazır olma güç ve iradesine sahip olduğunu kanıtlama, 6) sürpriz unsurunu kullanma becerisi, 7) Bilgi, imaj, fikir ve irade üstünlüğü , 8) terörle mücadele doktrinine sahip olma, 9) özel eğitimli askeri personel, 10) Terör ve gerilla ile mücadele, güç kullanımı, zorlayıcı diplomasi, kriz yönetimi, konusunda ileri düzeyde “tarihsel-teorik-kavramsal okur-yazarlık”, 11) Kara, hava, istihbarat, özel kuvvetler arasında müşterek savaşma (jointness) kültürü/yeteneği, 12) Ek önlemlerle mevsim ve doğa şartlarına rağmen sınırları koruma becerisi.
Askeri müdahale ile Kürt sorunu konusunda liberal reformlar yapmak arasında bir çelişki olmak zorunda değildir. “İçeride liberal dışarıda şahin” olunabilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü mevsim şartında operasyon yapacak kapasiteye sahip olmalıdır.
Türkiye’nin yurtiçi ve dışına yönelik genel bir iletişim stratejisi, kadrosu ve disiplini olması gerekir.
Bu sorun sadece liberal ya da sadece şahin reçetelerle çözülemez. Türk elitleri ve entellektüelleri gerçek başarının ancak hibrid stratejilerle gelebileceğini görmelidir:
1) Liberal-İslamcı çevreler devlet ve askere aşırı şüpheci bakmaktan, askeri güç kullanımına hemen her koşulda alerji duymaktan, diyalog-diplomasi-ticaret-demokrasi-ödün ve jestlerin her sorunu çözeceği yanılgısını bir kenara bırakmalıdır.
2) Şahinler ve güvenlik bürokrasisi de kendilerinin de gerekliliğini genel olarak kabul ettikleri “sosyal, ekonomik, siyasi, psikolojik” enstrüman ve açılımlarla ilgili her türlü öneriye otomatik olarak muhalefet etmemelidir.
“PKK (ya da ABD ya da Iraklı Kürtler vs) bizi K. Irak’a çekmeye mi çalışıyor?” sorusu meşrudur ama cevabı meçhuldür ve bu soru Türkiye’yi bir hareketsizliğe mahkum ederek felç etmemelidir. PKK’nın bir amacı olmayabilir, olsa bile ille de kendi açısından umduğu sonuçları elde etmesi gerekmez. Türkiye K. Irak bataklığına saplanmamalıdır. Ama bu cümle bizi sonsuz bir kararsızlık, zayıflık ve hareketsizliğe mahkum ederek felç de etmemelidir. Bataklığa saplanmadan da askeri güç kullanılabilir.
PKK, Türkiye'nin ABD'ye rağmen müdahale edemeyeceğini ve "kendi aczi içinde kıvranacağını"
düşünerek de son eylemelere girişmiş olabilir. "Kürtler, Türkler, işte bakın ben vuruyorum ama
Türkiye'nin bana karşılık verecek gücü, cesareti, iradesi, dayanıklılığı yok. Bunu görün ve bu
mücadeleyi kimin kazanacağını tahmin etmeye çalışın".
Türkiye önümüzdeki kendi güvenliğini başkasına havale etmemeyi öğrenmelidir. Aksi halde önemli hayal kırıklıkları ve acılar yaşayabilir.
Türkiye-K. Irak sınırı sayılamayacak kadar çok ihlal edilerek “kutsallığı” ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü çok muhtemelen görülebilir bir gelecek için K. Irak Türkiye’nin çok kez askeri operasyon yapması gereken bir coğrafya olacaktır. Türkiye’nin “sadece bir müdahale yapmaya hakkı olduğu” şeklindeki düşünce doğru değildir.
Güç kullanımı ve diplomasi birbirinin alternatifi ya da birbirini takip ederek kullanılacak enstrümanlar olmak zorunda değildir. “Güç kullanmak için diplomatik yolların tükenmesini beklemek gerekir” şeklindeki genel kabul gören görüş her zaman geçerli değildir. Güç kullanımı “ortamı değiştirici etkisi” ile diplomasi öncesinde ve sırasında da kullanılabilir. Uzun süredir askeri güç kullanma yoluna gitmeyen Türkiye inandırıcılığında önemli bir açık yaşamaktadır. Uzun süredir caydırıcılığını somut eylemlerle beslemeyen Türkiye’nin diplomasi-diyalog sürecine askeri güç kullanarak başlaması gerekiyor olabilir.
Bu tür mücadelelerde caydırıcı (deterrent) ve zorlayıcı (compellent) yeteneklere sahip olmakla olmamak arasındaki sonuç konusunda fark belirleyici olabilir. İnanılırlılığımız Türkiye’nin bu mücadeledeki en önemli assetimizdir. Onun üzerine ne kadar titresek azdır.
ABD dış politikası, Orta Doğu, Türkiye ve Ötesi
Şanlı Bahadır Koç,