G- ABD 29 Temmuz 2004
Kerry – Irak Müslümn Barış Gücü
1. Kerry ile Bush arasındaki yöneticilik stili farkı
giderek daha çok dikkat çekmektedir. Hızlı karar veren, sadece genel çizgiye bakıp ayrıntılarla ilgilenmeyen, çok az sayıda danışmanıyla tartıştıktan sonra karar alan, bir kere karar verdi mi bundan kolay dönmeyen ve risk almaya meyilli Bush’a karşılık Kerry’nin her olayı enine boyuna düşünen, nihai kararı mümkün olduğunca erteleyen, opsiyonlarını açık tutmaya çalışan, olabildiğince çok ve çeşitli kişiye danışan, ayrıntılara vakıf olmaya çalışan temkinli bir lider olduğu düşüncesi genel olarak kabul görmektedir. Seçim öncesi yapılan açıklama ve verilen sözlerin seçimden sonra anlamını kaybedebileceği ama kişilik, dünya görüşü ve karar varma yöntem ve tarzlarının iki lider arasındaki esas farkı oluşturduğu belirtilmektedir.
2. Yakın dış politika danışmanları seçilmesi halinde Kerry’nin müttefiklerle bozulan ilişkileri tamir etmeye çalışacağı ve Bush’tan farklı olarak çok taraflı kurumları gözardı etmeyeceğini
belirtmektedir. Kerry’nin ayrıca Amerikan ordusunu daha da güçlendirmek için özel kuvvetlere 40 bin daha ekleyeceği, barış operasyonlarının önemli unsurları olan askeri polis, sivil işler gücü gibi unsurları güçlendireceği belirtiliyor. Danışmanlarına göre Kerry sorunların çözümünde askeri gücün tek enstrüman olmadığının farkında olarak diplomasi, ekonomik güç ve Amerikan değerlerini daha çok kullanmaya çalışacak. Kerry ayrıca ABD’nin dış petrol kaynaklarına bağımlığının problem yaratığının farkında olarak bu bağımlılığı azaltmak için özel bir çaba harcayarak.
3. John Kerry’nin seçimi kazanması halinde Dışişleri Bakanlığı’na Richard Holbrooke’un gelme ihtimalinin arttığı
belirtiliyor. Türkiye’yi iyi tanıyan ve genel olarak sempati ile baktığı bilinen Holbrooke’un Avrupa ile ilişkilerin düzeltilmesi konusunda başarılı olabileceği belirtilmektedir. Holbrooke parlak, tecrübeli, pragmatik ve “enternasyonalist” bir diplomat olarak tanınıyor.
4. Cumhuriyetçi Parti’den bazı grupların Bush’un kazanmasını istemeyebileceği ya da en azından seçimi kaybetmesine çok fazla üzülmeyebilecekleri
iddia edilmektedir. Bunun nedenleri olarak da bu grubun Bush’un tersi tüm söylemine karşın yeterince muhafazakar olmadığını düşünmeleri, devleti küçültmek yerine büyütmesi, Kerry’nin son üç yılda çok yıpranan kendi dış politika gündemlerini daha rahat uygulayabileceğini düşünmeleri, Kongre’de Cumhuriyetçilerin üstünlüğü her halükarda devam edeceği bunun da Demokrat Parti’nin yasama alanında çok büyük değişikliklerde bulunmasına izin vermeyeceğini hesaplamaları ve bir süre muhalefette kalmanın 2008’de kendilerini yenileyerek daha güçlü dönmelerini sağlayacağını düşünmeleri olduğu iddia edilmektedir.
5. Suudi lider Prens Abdullah Colin Powell ile yaptığı görüşmede Irak’taki Amerikan askeri gücünün geri çekilmesi kolaylaştırma amacıyla İslam ülkelerinden bir güç kurulabileceği
önerisinde bulunmuştır. Riyad’ın bir süredir üzerinde çalıştığı ve Irak’a komşu ülkelerin yer almayacağı bu girişime henüz katılan ülke olmakla beraber Pakistan, Malezya, Cezayir, Bengladeş ve Fas’ın katılımının yüksek olduğu iddia edilmektedir. Yetki devrinden sonra ABD’nin Irak politikasını yürüten Dışişleri Bakanlığı olaya olumlu yaklaşmaktadır. Konunun Bush-Abdullah arasında yapılan telefon görüşmesinde de ele aldığı bildirilmektedir. Henüz ayrıntıları netleşmeyen girişime dahil olacak Müslüman kuvvetlerin mevcut BM kararı çerçevesinde mi yoksa yeni bir BM kararı ile Irak’a gelebilecekleri, mevcut koalisyon güçleri ile ilişkileri gibi konular da belli değildir.
5. Suriye Dışişleri Bakanı ABD ile ilişkilerinin gerilmesine rağmen diyaloğun devam ettiğini
açıkladı. Bakan bu diyaloğun sefirler dışında Kongre üyeleri ile gçrüşmeler ve iki Dışişileri Bakanı arasındaki mesajlaşm ile sürdüğünü belirtti.
6. Nixon Center’de Türk-Amerikan ilişkileri üzerine yapılan bir toplantıda ABD’nin eski Ankara elçisi Mark Parris Washington’un, İslam ülkeleri ve AB ile ilişkileri geliştiren AKP’nin dünya görüşü açısından ne kadar büyük bir değişiklik anlamına geldiğini fark edemediğini
belirtti.
7. İran doğalgazının Türkiye üzerinde Avrupa’ya taşınması projesi ile ilgili olarak ABD tarafından Türk basınına yansıyan uyarılar Başbakan’ın heyetindeki bir yetkili tarafından “kamuoyu ve medyayı yönlendirmeye yönelik bir provokatif girişim” olarak
değerlendirildi.