G-ABD 13 Temmuz 2004
ABD, PKK ve Kerkük Üzerine Notlar
ABD’nin PKK ile mücadele konusundaki zaaflarını not etmek ve şikayetlerimizi güçlü bir şekilde, değişik kanallardan tekrar tekrar dile getirmenin yanında, kendi ev ödevimizi yaparak Washington’un önüne
“reddemeyeceği tekliflerle gitmek” gerekir. Bu konuda şimdiye kadar olduğu gibi sözler ve yuvarlak ifadeler dışında ciddi bir karşılık görmezsek de artarak büyüyen müeyyidelere başvurmak gerekebilir. Ancak, Ankara’nın başta ABD olmak üzere başka ülkelerden haklı beklentileri olmakla beraber, PKK ile mücadele,
İlker Başbuğ’un da belirttiği gibi, son tahlilde ve esas olarak Türkiye’nin sorunudur. Bu konuda alınacak ilave aktif ve pasif askeri önlemler olabilir. Bunlar arasında değişik zorluk, risk ve maliyetlere rağmen 1) ABD, Irak hükümeti, K. Iraklı Kürt gruplar, komşu ülkeler, AB ve uluslararası kurumlara yönelik gerekli diplomatik adımlar tüketildikten, yeterli istihbarat toplanıp titizce analiz edildikten ve askeri hazırlıklar yapıldıktan sonra PKK kamplarının bombalanması, örgüt liderlerine ve üyelerine karşı sınırlı komando operasyonları ve daha büyük çapta hava indirme operasyonları yer alabilir. 2) Ayrıca sınır güvenliğinin sağlanması konusunda emek-yoğun metotların yanında ek bazı teknik önlemler gelebilir. Sınır güvenliği konusunda elektronik sistemler, radar ve hava kuvvetleri gibi opsiyonları daha yoğun ve etkili kullanmanın yollarını aramak gerekebilir. Türkiye’nin kendi sınırlarını koruması sadece terörle değil, uyuşturucu, kaçakçılık, yasadışı göç ve sınır aşan bulaşıcı hastalıklarla mücadele için de elzem bir konudur. Sınırların uzunluğu, doğa ve coğrafya şartlarının zorluğu bu konudaki zaafların kapatılmasına engel olmamalıdır. Ayrıca hemen değilse bile Irak’ta işler biraz durulunca bu ülkeyle olan sınırın güvenliğinin daha kolay korunmasını sağlayacak değişiklik önerileri yapmak düşünülmelidir.
Bu arada Talabani başta olmak üzere Iraklı Kürtler bir yandan Türkiye’ye uzlaşmacı bir görüntü verip “yerde” fiili durumlar yaratmayı düşünüyor olabilirler. Bu nedenle yaptıkları yumuşak açıklamalara, PKK, Kerkük ve Türkmenler gibi konularda somut eylemlerle desteklenmediği sürece şüpheyle bakmaya devam etmek gerekir. Iraklı Kürt gruplara karşı başarılı bir caydırıcı strateji izlemek için, başka şeylerin yanında, Kürt liderlerin psikolojisini, endişelerini, korkularını ve umutlarını, üzerlerindeki toplumsal baskıyı ve aralarındaki rekabeti ayrıntılı olarak analiz etmek gerekir. Türkiye Kerkük ile ilgili olarak Kürtlerin deneyebileceği oldu-bittilere karşı hava indirme dahil operasyonlar için ayrıntılı planlar geliştirmelidir. Türkiye’nin çizdiği kırmızı sınırların çiğnenmesine izin vermeyeceği mesajı eğer yeterince güçlü ve inandırıcı bir şekilde verilebilirse bu tür bir harekata girişme zorunluluğunun ortaya çıkma ihtimali de azalacaktır. Bu konularda yapılan hazırlıklardan uygun olanların üzerinde ayrıntılı olarak düşünüldükten sonra basına sızdırılması doğru olabilir. Ancak bu tür haberlerin yeterince inandırıcı olması için özen gösterilmelidir. Bu haberlerin farklı ve benzer olmayan kaynaklarda değişik bilgi kırıntıları ile yer alması ve arkasının bazı jestler ile desteklenmesi inandırıcılığını arttırabilir.
Türkiye’nin Kerkük’teki nüfus sayımı ve seçimlerde Kürtlerin çoğunluğu sağlaması ihtimaline karşı zihinsel hazırlık yapılması gerekir. Şehrin içinde değilse bile çevresinde Kürtlerin sayısının çok olduğu ve bu sayının giderek arttığı bilinmektedir. Genel varsayım “Kerkük olmazsa Kürtlerin bağımsızlığa cesaret edemeyecekleri” şeklindedir. Bu düşünce bir ölçüde doğru olmakla beraber tamamen de sağlam değildir. Kürtler Kerkük sorununun zaman içinde kendi lehlerine çözülebileceğini umarak bağımsızlık konusunda adım atmaya tevessül edebilirler. Ayrıca Türkiye’nin yavaş yavaş daha
sıcak bakmaya başladığı Brüksel modeli konusunda daha ayrıntılı çalışma ve tartışmalara ihtiyaç vardır. Bu modelin başarılı ve Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde çalışması için, başka şeylerin yanında 1) şehrin sınırlarının nasıl tespit edileceği, 2) şehrin statüsü ile petrol kaynaklarının kontrolü arasında nasıl bir ilişki olacağı gibi sorulara cevap aranmalıdır. Örneğin Kürtler, Kerkük’ün çevresi –ve dolayısı ile petrol kaynakları- Kürt bölgesinde olması şartıyla şehrin özel bir statüde olmasını kabul edebilirler. Kürtler bu teklife şimdiye kadar bilinen petrol kaynaklarının gelirlerinin paylaşılmasını da ekleyebilirler. Acaba Ankara böyle bir formüle razı olmalı mıdır? Türkiye, Kerkük’teki demografik statükonun korunması ve ancak hukuki süreçler sonunda değiştirilmesi konusundaki pozisyonunu desteklemek için şehre giriş çıkışları gözlemleyecek BM şemsiyesinde ya da bölgesel bir düzenleme için öneriler geliştirmesi doğru olabilir. Ayrıca hepsi değilse bile bir bölümü Saddam tarafından zorla Kerkük’e göçe zorlanan Arapları zorla yeni bir göçe zorlamanın –Türkiye için potansiyel sakıncalarının yanında- ahlaki açıdan da kusurlu olduğu açık olmalıdır. Bunun yerine, zorla göç ettirilen Kürtler ve Türkmenler
yasal süreçlerin sonunda eski mülklerine kavuşurken buradaki Arapların da uygun şekillerde tazmin edilmeleri ve kentte yaşama haklarının ellerinden alınmaması gerekir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
G-ABD 14 Temmuz 2004
Füze Savunması
11 Eylül öncesinin en hararetli tartışma konularından biriyken son dönemde gündemden düşen füze savunmasıyla ilgili deneme faaliyetleri devam etmektedir. Yine 11 Eylül öncesinde Türkiye’ye yerleştirilmesi tartışılan sistemlerin ileri radarlarının yerleştirilmesi ile ilgili olarak ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile görüşmeler yürüttüğü
bildirilmektedir. Daha önce İngiltere ve Danimarka bu projede yer alabileceklerini açıklamışlardı. Zaten Nato’nun Petersburg’un çok yakınlarına kadar gelmesinden rahatsız olan Rusya’nın bu gelişmeden rahatsız olmaması mümkün değildir. Rusya’nın son on yıldır bir çok kez olduğu gibi biraz şikayet ettikten sonra yeni durumu kabullenmesi ciddi bir ihtimal olmakla beraber yine de bundan emin olmamak gerekir. Moskova’nın bu sistemlerin Rusya’nın çok yakınlarına konuşlandırılacak olmasına rağmen esas amacın Orta Doğu’dan gelebilecek füze tehdidine yönelik olarak konuşlandırıldığı argümanını kabul etmesi beklenmemelidir.
11 Eylül öncesinde füze savunması tartışılırken bu projenin üzerinde çalışılmasının ve uygulamaya geçmesinin siyasi, askeri, ekonomik ve psikolojik boyutları ayrıntılarıyla ele alınmış ama nihai bir sonuca varılamamıştı. Projenin kitle imha silahlarının yayılmasını durduracağı/yavaşlatacağını düşünenlere karşı, bu yayılmayı teşvik edeceği/hızlandıracağını, büyük devletler arasında yeni bir silahlanma yol açacağını, sistemin tam olarak çalışmayacağını ve tam çalışmayan bir sistemin de anlamsız olduğunu, programın silah şirketlerine kaynak aktarmak için ortaya atıldığını, kendini fazlasıyla güvende hisseden bir ABD’ye müttefiklerin duyacağı güvenin azalacağını, değerli, ekonomik ve bilimsel kaynakların acil olmayan bu projeye yönlendirilmesindense terörle mücadele gibi konulara harcanması gerektiğini savunanlar arasındaki tartışmalar yaşanmıştı. Programı eleştirenler onu tehlikeli ve pahalı bir fantezi olarak görerek Maginot Hattı’na ve “mermiyi mermiyle vurmaya” benzetiyorlardı. Bu tartışmalar bundan sadece üç-dört yıl önce yaşanmış olmasına rağmen son dönemde dünya siyasetinde yaşanan olayların dramatik gücü nedeniyle kulağa çok daha eski gibi gelmektedir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)