Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız
G-ABD 18 Mayıs 2004
Kongre’nin Artan Rolü ve Ağırlığı – Kasım Seçimleri
Vietnam ve Watergate örneklerinde olduğu gibi, Irak’ta yaşanan başarısızlık ve skandallarla beraber, ne kadar süreceği belli olmayan bir süre için Kongre’nin Amerikan siyasetindeki rolünün artması beklenebilir. Son dönemde denetleme sorumluluğunu yeterince etkin kullanmayan Kongre, savaştan vergi indirimlerine bir çok konuda insiyatif, yetki, sorumluluk ve parayı Beyaz Saray’a çok kolay vermiştir. 11 Eylül sonrasında oluşan ortam ve Irak Savaşı Bush politikasının yanlışlarını yüksek sesle dile getirmeyi cesaret gerektiren riskli bir şey haline getirmiştir. Ama Kongre, sadece Irak savaşının haklılığı, gerekliliği ve ivediliği gibi temel konularda kendi iradesini Yönetim’e devretmekle kalmamış, savaşın önce ve sonrasındaki planlama, harcama ve kilit noktalarda yapılan ve şu anda gelinen zor duruma katkıda bulunan temel siyasi tercihler konusunda da yakın zaman kadar eleştirel ve denetçi bir tutum alamamıştır. Bu nedenle eğer ortada bir başarısızlık varsa bunda Kongre’nin de – Yönetim’e göre daha az olmakla beraber- payı vardır. Belki de yavaş yavaş bu sorumluluğu hissetmeleri nedeniyle, içlerinde Cumhuriyetçiler’in de olduğu giderek artan sayıda senatör ve milletvekili Yönetim’in Irak politikasını sorgulamaya, eleştirmeye ve denetlemeye başlamıştır. Her iki yılda bir seçime giden ve bu nedenle halkın nabzını özellikle tutmak zorunda olan milletvekilleri ile dış politika ve güvenlik konularında ağırlığı olan Senato, artık Yönetim tarafından önüne gelen istek ve teklifleri kolayca onaylayan bir “lastik damga” olmaktan çıkabilir.
Bu arada, kamuoyu yoklamalarındaki durumu adeta “serbest düşüşe” uğrayarak giderek kötüleşen Başkan Bush’un kampanyasını yönetenler artık Bush’un müspet yönleri ve “başarılarını” öne çıkarmaktan çok Kerry’yi de aşağıya çekmeye çalışmaktadır. Bush seçim ekibi seçmenlere mevcut Başkan’ın “mükemmel değilse bile yine de Kerry’ye yeğ” olduğunu düşündürtmeye yönelik negatif bir kampanya yapmaktadır. Kerry ise siyasi hayatında zamanlama konusunda genel olarak başarılı olmuş bir politikacı olarak kabul edilmektedir. Bir görüşe göre Kerry çok erken öne çıkmayarak “sprintini” gizlemektedir. Bu yaklaşımı eleştirenlerse, Kerry’nin, şu anda öne çıkmayarak ve Bush politikalarına makul ve çekici alternatifler öne sürmeyerek seçimi erkenden bitirme şansını kaçırıyor olabileceğine işaret etmektedir. Bush’un bu noktadan sonra seçimi kazanması tarihsel örneklere tamamen ters olacaksa da, 2004 seçimlerinin bu tür sürpriz bir gelişmeye tamamen kapalı olmayan olağanüstü bir seçim olduğu düşünülebilir. Bu arada LA Times’ın yıldız siyaset analisti R. Brownstein’ın da işaret ettiği gibi seçimin sonucunu önemli ölçüde iki adayın kontrolü dışındaki faktörler belirleyecektir. Burada daha önce yapılan seçimin çok yakın geçeceği respiti belki şu şekilde revize edilebilir: Seçimin sonucu çok yakın gerçekleşmeyebilir ama at başı yarış daha uzun süre devam edecektir. Son düzlükte seçmenler adaylardan birinden –muhtemelen Bush- ümitlerini keserek belirgin bir şekilde öteki adaya meyledebilirler. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
G-ABD 17 Mayıs 2004
Irak’ta Süreç Hızlanırken
Irak, belki genel bir “dış olaylar” konusu olarak değil ama stratejik bir konu olarak Ankara’nın gündeminden neredeyse tamamen düştüğü bir sırada, Türkiye için çok önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Önümüzdeki 6-12 aylık dönemin K. Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulup kurulmayacağını belirleyeceğini iddia etmek abartı olmayacaktır. ABD’nin Irak’ta belki askeri değil ama siyasi bir yenilgi ihtimali ile karşı karşıya olması, Washington’un bu ülkenin birliğine yönelik ve zaten genelde belli bir şüphe ile karşılanan taahhüdünü zayıflatabilir. Burada daha önce sık sık ifade edildiği gibi, ülkedeki güvenlik durumunun bozulması K. Iraklı Kürtler’in bağımsızlık amaçlarını hayata geçirme isteklerini, belki haklarını ve bu konuda başta ABD olmak üzere Batı’dan destek bulma şanslarını ciddi şekilde attırmaktadır. Şu görüş, her zaman bu kadar net ifade edilmese de, yavaş yavaş daha çok taraftar kazanır gibidir: “Irak’ı kurtaramadık hiç değilse K. Irak’ta Batı yanlısı ve nispeten demokratik bir yönetim kuralım. Şu haliyle Kürtleri Irak’ın geri kalanı ile berber yaşamaya zorlamanın pratik ve ahlaki bir gereği yok.” Irak’ın kısa vadede demokratik, laik ve Batı yanlısı olamayacağı ortaya çıkarken, bu hasletlere şimdiden sahip olduğu düşünülen Kürt bölgesinin Irak’ın geri kalanı ile ortak bir geleceğe zorlanması ihtimali azalmaktadır.”
Böyle kritik bir döneme girerken Ankara’nın, şimdiye kadar sahip olduğu varsayımları son bir gözden geçirmeye tabi tutması, kurumlar arası koordinasyon ve kriz yönetimi konusunda teknik, enformatik ve zihinsel altyapısını oluşturması, artık istihbaratı politikanın entegre bir parçası haline getirmesi, yapılması gerekebilecek değer tercihleri (trade-off) konusunda kendini ve kamuoyunu hazırlaması ve nihayet, muhtemel bir caydırıcı, önleyici ve belki de Kürtlerce atılacak oldu-bitti bir adımı geri çevirmeye yönelik zorlayıcı (compellent) bir askeri müdahale için hazırlıklarını olgunluk düzeyine ulaştırmış olması gerekmektedir. Irak’taki olayların hızı, karmaşıklığı, değişkenliği ve önemi artarken bu ülke, başka bir çok başkent gibi aynı anda birden çok konuya odaklanma zorluğu yaşayan Ankara’da önce Kıbrıs’ta yaşanan, şimdi de AB cephesinde yaşanacak gelişmelerin gölgesinde kalmaktadır. Ancak, Türkiye’nin sık sık iftiharla bahsedilen bölgesel süper güç sıfatını hakkıyla kazanabilmesi için, “sakız çiğnerken yürüyebilmesi” ve aynı anda birkaç santranç oyununu yürütebilmesi gerekir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
G-ABD 12 Mayıs 2004
ABD Seçimleri Üzerine Notlar
Hemen bütün siyasi yorumcular Kasım ayındaki Başkanlık seçimlerinin çok yakın geçeceği ve 2000 seçimlerinde oluşan 50/50 dengesine yakın bir resmin ortaya çıkacağında birleşmektedir. Seçimin sonucuna iki tarafın güçlü yönleri ve zaafları kadar, adayların kontrolü dışında yaşanabilecek yeni bir terör saldırısı gibi bazı gelişmelerin de etki edebilecek olması tahmin yapmayı güçleştirmektedir. Örneğin, ABD’ye yönelik büyük çaplı yeni bir terör eylemi gerçekleşirse bunun güvenlik kaygılarını ön plana çıkaran Bush’a mı, yoksa ABD Başkanı’nın ekonomik, siyasi ve askeri kaynakları terörle mücadele yerine Irak’ta harcamasının hata olduğunu iddia eden Demokratlar’a mı güç vereceğini öngörmek zordur. Politikada altı ay çok uzun bir zamandır ve seçime kadar köprülerin altından daha çok krizler ve ekonomik rakamlar geçecektir. Bizim görüşümüz şimdiden tahmin yapmanın zor ve riskli olduğu bu seçimi Demokrat aday John Kerry’nin kazanması ihtimalinin bir parça daha fazla olduğudur. Başkan Bush’un Irak başta olmak üzere ama onunla sınırlı olmayan bir çok konuda hırpalanmaya açık konumu Kerry’ye ciddi bazı fırsatlar sunmaktadır. Ancak asıl önemli olan Demokratların bu zaafları ne derece maharetli kullanacağı olacaktır.
Bush’un zorluklarına rağmen Kerry henüz bunu değerlendirememiş gözükmektedir. Bunda son ayı ağırlıklı olarak bağış toplamak için geçirmesinin de payı olabilir. Kerry çok çekici, heyecan verici bir lider değildir. Ama Bush yönetiminin içeride ve dışarıda “kırdığı porselenlerden” sonra belki de “düz,” “çok renkli olmayan” ama yaraları saran bir Başkan doğru tercih olabilir. John Kerry ise bir yandan Demokratların ulusal güvenlik konusunda Cumhuriyetçilere göre daha yumuşak ve başarısız oldukları konusunda oluşmuş önyargıyı kırmak için sert ve kararlı bir görüntü vermek, öte yandan da Bush’tan farkının “Cola ile Pepsi” arasındakinden daha fazla olduğunu göstermenin zorluğunu yaşamaktadır. Bu farkın belirgin olmaması durumunda Kerry bir parça oyu Ralph Nader’e kaybetmek ve normalde Demokrat eğilimli olan bazı seçmenleri sandığa çekememek gibi risklerle karşı karşıya kalabilir. Cumhuriyetçiler bu seçimle beraber hem Kongre’nin iki ayağını, hem Beyaz Sarayı hem de boşalan yerlere yapacakları atamalarla Yüksek Mahkeme’yi ele geçirme şansı ile karşı karşıyadır. Ancak Bush Yönetimi’nin bir çok konuda ortaya koyduğu düşük performans yukarıda bahsedilen bir çok avantajına rağmen seçimi kaybedebileceğini göstermektedir. Ayrıca Bush’un bazı aşırı ideolojik tercih ve uygulamalarından rahatsız olan ılımlı Cumhuriyetçilerin de sandığa gitmeyebileceği düşünülmektedir. Seçimin sonucunu belirleyecek olan, ekonomi, Irak ve genel olarak ulusal güvenlik cephesinde yaşanacak gelişmeler kadar adayların bunlara bulacağı çözümler olacaktır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)