Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız
G-ABD 15 Nisan 2004
Sharon, Bush, Kerry ve Sadr Üzerine Notlar
1) Şaron, kendi takviminin gereklerinin yanında, Amerikan Başkanı’nın Irak’ta ve kamuoyu yoklamalarında yaşadığı zorlukları da kullanarak ve belki de Bush’un önümüzdeki yıl artık Beyaz Saray’da olmayabileceğini görerek hamlesini yapmış ve planı hakkında Washington’dan istediği desteği almıştır. 1967’de işgal edilen topraklarla ile ilgili olarak, sonradan başka bir Amerikan Başkanı’nın da kolay kolay değiştiremeyeceği böyle bir desteği hem de Filistinliler’in olmadığı bir ortamda verdikten sonra, Bush’un ‘Büyük Orta Doğu Projesi’ ile ilgili olarak ciddi ve samimi olduğuna inanmak daha da güçleşmektedir. Batı Şeria’nın özellikle Ürdün’le sınır olan kısmı sürpriz ve kolektif bir Arap saldırısını caydırmak, İsrail sınırları dışında karşılamak, ve yenilgiye uğratmak için vazgeçilmez olarak görülmektedir. İsrail burayı kontrol etmezse “Filistinliler Ürdün’deki yönetimi tehdit edebilirler, dışarıdan askeri destek alabilirler” diye korkulmaktadır. Saddam rejiminin devrilmesinden sonra İsrail için Irak belli bir süre için tehdit olmaktan çıkmış ve görünür bir gelecekte İsrail’e karşı ortak bir Doğu cephesi oluşması ihtimali ortadan kalkmıştır. Ancak bu durumun barış konusunda İsrail’in daha önce kabul etmeyeceği bazı riskleri almaya ikna edebileceği beklentisi henüz gerçekleşmemiştir. İsrail, Irak’ın içindeki belirsizlikten bir süre sonra Saddam dönemindekine yakın derecede İsrail karşıtı bir rejim çıkabileceği endişesini öne sürmektedir. Şaron bu netleşmeden İsrail’in Batı Şeria’nın kontrolünü Filistinliler’e vermesinin söz konusu olmayacağını düşünmektedir. İsrail başbakanı muhtemelen bu rejimin İsrail düşmanı olmayacağı ortaya çıksa bile başka bahaneler bulacaktır ama yine de ortaya koyduğu argümanı bu kadar “kötü niyetli” olmayan İsrailliler de paylaşabilir. İsrail’in ordusunun büyük ölçüde rezerve askerlerden olması sürpriz bir saldırıya karşı koymak için ona çok fazla zaman tanımamaktadır. İsrail Irak’ta durumun belirsiz olmasını, yakın gelecekte olumsuz değişebileceğini, Irak’ın tekrar İsrail için tehdit hale gelebileceğini neden göstererek Filistin sorununda vermek istemediği bazı ödünlerden kaçınabilir. İsrail, ABD’nin bir kez bölgeye girmişken burada kalıcı bir düzenleme yapmasını ve bunu yapmadan gitmemesini istemektedir. Bölgedeki Amerikan varlığının ve etkisinin şekli ve kalıcılığı belli olmadan Şaron dışındaki bir çok başka İsrailli liderin de Filistinlilerin istediği türden bir devlete razı olmaları zor gözükmektedir. 2) ABD’nin tutuklama emri çıkardığı Sadr ile müzakereye girmesi “taktik bir duraklama” mıdır, yoksa acaba ABD başlangıçta Sadr’ın taraftarlarının sayısını ve dirençlerini doğru tahmin edememiştir de şimdi “saygın bir geri çekilmenin” mi peşindedir? Bu arada müzakere sürecine Tahran’ın da dahil olması, Irak’ta en önemli rolü oynayacak komşunun İran olduğunu bir kez daha göstermektedir. İran, Irak’ta Washington’un işini zorlaştırabilecek ya da kolaylaştırabilecek güce sahip olduğunu kanıtlayarak kendisine bir manevra alanı yaratmaktadır.
3) Son dönemde dünyaya büyük endişe veren ve tepki toplayan Amerikan dış politikasını şekillendiren kabaca beş önemli faktörden bahsedilebilir. Bunlar: Bush’un içgüdüleri, yeni muhafazakarların dünya görüşü, 11 Eylül’ün etkisi, ABD’nin ihtiyaçları ve ABD’nin gücüdür. Kerry’nin seçilmesi yukarıdakilerin ilk ikisini önemsiz hale getirip üçüncüsünün etkisini azaltacaktır ama son iki faktör ABD dış politikasını yönlendirmeye ve dünya siyasetini etkilemeye devam edecektir. Ama, Amerikan dış politikasının dünyadaki gerçekleri yaratma, etkileme ve değiştirme gücü o kadar fazladır ki, burada sınırlı bir değişim ve tarz yeniliğinin bile dünya siyaseti için önemli sonuçları olacağı söylenebilir. Amerika, seçimi kim kazanırsa kazansın ne dünyanın en güçlü ülkesi olmaktan ne de diğer “ölümlü” devletlerin dışında kendine ait bir kategoride olmaktan vazgeçmeyecektir. Ama, Demokratlar’ın bu amacı bu kadar karışıklık yaratmadan gerçekleştirme ihtimali daha yüksektir. 4) Önünde yazılı metin olmadığı zaman, ne sorulursa sorulsun hep, yaklaşık 30 kadar cümleden oluşan repertuarından, bir kısmı makul ve haklı olsa bile giderek gerçeklerle alakası zayıflayan şeyler söyleyen Bush, son basın toplantısında da yeni bir şey söylemeyi başaramamıştır. Bush Yönetimi, sadece üç yıldır iktidarda olmasına rağmen daha şimdiden yorgunluk ve bıkkınlık işaretleri göstermektedir. Gerçekler değiştiğinde bile elindeki stok metne sadık kalan Bush, 11 Eylül’le ilgili olarak sorumluluğu üstlenmekten kaçınmaya devam etmekte, kendisi ve Yönetimi’nin performansı ile ilgili olarak eleştirel bir yaklaşımdan kaçınmakta ve Irak’ta sözde bir kararlılık” dışında bir plana sahip olmamaya devam etmektedir. Bush, gerekir ve generaller isterse Irak’a yeni asker gönderilebileceğini ve 30 Haziran tarihinde kararlı olduğunu belirttiği konuşmasında ayrıca Irak’ta BM’ye yetki ve sorumluluk vermeye çok istekli bir görüntü vermektedir. Ancak ne BM’nin ne de önde gelen ülkelerin Bush’u rahatlatacak türden bir sorumluluğu üstlenmeye istekli oldukları görülmektedir. Türkiye, eğer bunun sonuçlarından kendi de ciddi bir şekilde etkilenme riskiyle karşı karşıya olmasa idi, Bush’un büyük ölçüde kendi tercihlerinden kaynaklanan başarısızlığıyla yüzleşmesinden, Avrupa’daki bazı devletlerinkine benzer bir şekilde yarı-gizli bir zevk duyabilirdi. Ne var ki, coğrafya Türkiye’ye böyle bir lüksü tanımamaktadır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)