Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız
G-ABD 08 Mart 2004
Irak’ta ABD’nin Zorlukları - 3
Sadr, kendi silahlı adamları, sempatizanları, potansiyel olarak etkileyebileceği kitle, kendisine özel bir muhabbet beslemeyen ama söylediklerine katılanlarla beraber Irak denkleminde göz ardı edilemez bir figür olarak ortaya çıkmıştır. Bu tür konularda “uzaktan” yorum yapmanın riskli olduğunu unutmamak gerekir ama, Pulitzer ödülü kazanan Washingon Post’un çok başarılı muhabiri Anthony Shadid’in de gösterdiği gibi, Sadr’ın arkasındaki destek muhtemelen ABD’nin göstermek istediği kadar az değildir ve Şiilerin çoğunluğunun sesi değilse de önemli bir azınlığın (Şiilerin yüzde 10-20 si?) sempati duyduğu bir lider olabilir. Irak’ta yakın zamanda hepsi tamamen olgunlaşmamış, mutlak olmayan ve bir kısmı pekala tersine çevrilebilecek ama yine de kendini giderek daha çok hissettiren gelişmeler şunlardır: Şii-Sünni yakınlaşması yaşanabileceği yönünde bazı işaretler, şehir savaşı ortamının belirginleşmesi, direnişçilerle sivil halk arasındaki ayrımın bulanıklaşması, direnişin coğrafi olarak genişlemesi, koalisyondaki bazı ülkelerin Irak’ta kalma isteklerinde açıkça görülen azalma, ABD’de Irak savaşı ile ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin ve kamuoyunun önemli ölçüde olumsuz yöne kayması. Cumhuriyetçi Parti’nin içindeki önemli sesler de dahil olmak üzere Bush’un Irak politikası giderek daha fazla tepki görmektedir. 30 Haziran tarihinin gözden geçirilmesi ve daha fazla asker gönderilmesini savunanlar Bush’un Partisi’nde de seslerini yükseltmektedir. Yetki devrinin gerçekleşmesi halinde bunun büyük ölçüde sembolik olacağı belli olmasına rağmen, yine de işgalin boğuculuğu ve onur kırıcılığı bir nebze olsun azalabilir. Ancak bu durum yeni kurulacak yönetimin temsil gücü ile de ilişkilidir.
Arada bazı bariz farklılıklar olmakla beraber, asker sayısını azaltırken tekrar arttırmak zorunda kalmak kaçınılmaz olarak Vietnam’la benzerlik kurulmasına neden olacaktır. ABD’nin Irak’ta sürdürdüğü emek-yoğun bir mücadele olmasına rağmen, Bush Yönetimi bunun farkına varmamış görünmektedir. Özellikle savaş sırasında büyük şehirlerin pas geçilerek direk Bağdat’a yürünmesi o zaman için parlak bir başarı olarak kabul edilmişse de, bu durumun direnişe toplanmak için zaman tanıdığı da ortaya çıkmaktadır. Savunma Bakanı Rumsfeld, her ne kadar kendini pragmatik bir lider olarak göstermek istese de, aslında, ordunun transformasyonu konusundaki takıntısı ve işlerin daha az sayıda askerle görülebileceğine duyduğu inancın, Irak’taki güvenlik durumu ve bunun gerektirdiği kuvvet yapısının gereklerini yeterince objektif şekilde görmesine engel olduğu görülmektedir. Ayrıca Irak ordusunun dağıtılmasının şu anki durumda önemli bir payı olduğu da daha sık dile getirilmektedir. Bush, büyük ölçüde sembolik olacak 30 Haziran’daki yetki devrini ertelerse başarısızlığı kabul etmiş durumuna düşmekten korkmaktadır. Bu arada ABD’nin ülkede tekrar aktif hale gelmesini istediği BM’nin personelini korumak amacıyla, az sayıda da olsa, görüntüyü bir nebze olsun düzeltebilecek uluslararası bir güç kurma yönündeki çabasının son olaylardan sonra başarılı olma şansının azaldığı söylenebilir. Yazılanların aksine Washington’un bu konuda temas ettiği on iki ülke arasında Türkiye yoktur. Zaten, Ankara’nın, Hamletvari bir süreçten sonra isteksizce aldığı asker gönderme kararının Iraklı Kürtlerce veto edilmesinden sonra bu yönde yeni bir istek gelmesi garip olurdu. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)