Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız
G-ABD 08 Mart 2004
Geçici Anayasa – “Liberal” Dış Politika’nın Eleştirisi
Irak geçici anayasasının Türkiye açısından iki ana olumsuz yönünden bahsedilebilir. Birincisi Türkmenler’in neredeyse tamamen resmin dışında tutulmalarıdır. İkinci nokta ise, üç bölgede üçte ikiden fazla oyla reddederlerse Kürtler’e pratik anlamda yazılacak nihai anayasayı veto etme hakkı tanınmasıdır. Bu durum Kürtlerin anayasa yazılırken kendilerine bağımsızlık yolunu açık bırakacak ifadelerde ısrar etmeleri gücünü vermek gibi ciddi bazı riskler içermekle beraber, öte yandan da, Kürtler’e Bağdat’ta -mümkün olan ama aslında muhtemel de olmayan- bir şeriat rejiminin ortaya çıkmasının önünü alma gücünü verecektir. Nüfusun yüzde 20’sinden bile az olmalarına rağmen anayasayı veto etme hakkı gibi önemli ve orantısız bir güç kazandıktan sonra Kürtler bağımsızlık talebinde bulunmak konusunda önemli bir argümanlarını kaybetmiş olabilirler. Ciddi bir otonomi elde edecek gibi görünen Kürtler, bu fiili veto hakkını ve Bağdat’ta muhtemel bir başbakanlık gibi kazanımlar elde ettikten sonra hala Irak’tan ayrılmakta ısrar ederlerse dışarıda taraftar bulmaları daha da güç olacaktır. Kuşkusuz nihai anayasaya kadar daha çok gelişmeler yaşanacaktır ve bu genel fikirler yanlış çıkabilir. Daha ayrıntılı ve sağlıklı bir fikir sahibi olmak için Türk anayasa hukukçuları, bölgeyi yakından takip eden uzmanlar ve devlet kurumlarının daha yakın bir çalışma içinde olması gerekir.
Sistani hangi sözleri alarak ve hangi hesaplarla imzaya izin verdi? Bir görüşe göre Şiiler bunun geçici bir anayasa olduğunu, seçimler sonrasında elde edecekleri çoğunluk ve bunun vereceği moral üstünlük ile daha ileri iddialarda bulunabilirler. Bu şartlarda Sistani
direnmenin anlamsız ve gereksiz olduğu sonucuna mı vardı? Geçen hafta Şiiler’e yapılan saldırılar ABD ile ipleri tamamen koparmak istememesi sonucunu yaratmış olabilir. Ucu açık bir komplo teorisi ile söylemek gerekirse Sistani, doğru veya yanlış bir şekilde, eğer Arap dünyasındaki bir çok kişi gibi bu saldırıların arkasında ABD’nin dolaylı da olsa parmağının olduğunu düşünüyorsa, Washington’a fazla sorun çıkarması halinde kendi hayatının da tehlikeye girebileceğini düşünüyor olabilir mi? Bazı Sünnilerin inandığı başka bir komplo teorisine göre ise ABD Sistani’den ‘yalan bir kahraman’ yaratmıştır. Bu teoriye göre aslında tribünlere oynanan danışıklı bir didişme söz konusudur. Sistani arada bir çıkıp işgale karşı tavır almakta ama sonunda “yola gelmektedir.” Anayasanın imzalanmasının ertelenmesi de bu tür bir oyunun parçasıdır.
---
Uluslararası ilişkilerde, ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların büyük ölçüde suni olduğu, yeterince konuşulursa üstesinden gelinmeyecek sorun olmadığı, her şey değilse bile önemli olan her şeyin göründüğü gibi olduğu, sürekli “buzağı aramamak” gerektiği, prensip olarak karşı tarafın iyi niyetli olduğunu var saymamız gerektiği, biz bir geri adım atarsak karşı tarafın da buna aynı şekilde karşılık vereceği ve geçmişte durum farklı ise bile dünyanın artık değiştiği şeklindeki düşünceler Türk medyasında giderek daha fazla dile getirilmekte ve taraftar bulmaktadır. Hatta bu düşünceler artık birkaç kişi tarafından savunulan yeni ve marjinal düşünceler olmaktan çıkmakta ve adeta yeni bir “merkez” haline gelmektedir. Bir temenni ve umut olması gereken bu düşünceler yeterince sorgulanmadan adeta teolojik bir inançla kabul edilir ve daha da ötesi ülkenin dış politikasını belirlemeye başlarsa hüsranla sonuçlanabilecek gelişmelere neden olabilir. Dünya, Amerikalı yeni muhafazakarların bıkıp usanmadan söyledikleri gibi, hala çok tehlikeli bir yerdir ve Avrupa gibi bazı kurtarılmış bölgelerin iç ilişkileri dışında uluslararası ilişkiler büyük ölçüde Kant’tan çok Hobbes’un altını çizdiği yazılı olmayan kurallar tarafından organize edilmektedir. Bu sözler diyalog, uzlaşma ve işbirliğine kapalı olmak olarak değil, ama bunları yaparken ihtiyatlı olmanın hala önemli olduğu şeklinde anlaşılmalıdır. Kabul etmek gerekir ki bazen uzlaşma, bunun farkında olmak ve hesabını yapmak şartıyla, risk almayı da gerektirebilir. Ama bu risklerin olabildiğince dağıtılması, karşılıklı olması ve kontrolsüz olmaması gerekir. Ama Türkiye’de uluslararası ilişkilerde liberal okulun prensiplerini savunur görünen yazarların önemli bir kısmının birincil ilgi alanı Türkiye’nin ne kadar risk alması ve ödün vermesi haline gelmiştir. Bazen bu grup çeşitli konularda ödün vermeye daha yakın pozisyonlara, söz konusu konu ve krizleri ayrıntılı olarak araştırıp analiz ederek değil, genel prensiplerden tümdengelim yoluyla gelmiş intibaı vermektedir. Sertlik yanlıları da sık sık aynı hataya düşseler bile onların kusurları aynı derecede kaygı verici değildir. Çünkü eğer gereksiz, beyhude ve tehlikeli ödünler vermekle yeterince esnek davranmayarak parlak fırsatları kaçırmak arasında bir tercih yapmak gerekirse ikincisinin daha anlaşılır ve tercih edilir olması gerekir. İnsan ille bir hata yapacaksa bunun teslimiyetten çok inatçılıktan yana olması yeğdir.
“Liberal” grup, dış politikada daha sıkı durulmasını savunan kişi ve grupların bu noktaya kişisel ve grup çıkarları gereği geldiği ve/veya değişen dünyayı anlamadıkları şeklinde bir yaklaşıma sahiptir. Yine kabul etmek gerekir ki, statükocu cephe içinde bu tür kişi ve gruplar gerçekten mevcuttur ve hatta belki çoğunluk bile olabilirler. Ama bir görüşü savunan ya da savunur görünen kişilerin geçmişleri ve yanlışları o dünya görüşünün toptan yanlış olduğunu kanıtlamak için yeterli olmamalıdır. Dünyaya ve dış politikaya şüphe ve ihtiyatla bakmanın hiçbir entelektüel altyapısı olmadığını iddia etmek ancak tarih ve insan doğası konusunda yeterince bilgili olmayanlardan beklenebilecek bir hata olmalıdır. Dış dünya ile daha yakın ilişkiler kuran, daha iyi eğitimli, daha çok okuyan, seyahat eden ve araştıran grubun “liberaller” olması belki de onlara kendi pozisyonları hakkında yanlış ve hakettiklerinin ötesinde bir özgüven vermekte ve kendi varsayımlarını yeterince güçlü bir şekilde eleştiriye tabii tutmalarını engellemektedir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)